Enerjinin Maliyeti Giderek Artıyor
içindekilere geri dönRusya enerji sektörüne uygulanan yaptırımlar ve Avrupa’da yükselen elektrik fiyatları sonrasında karar vericilerin karşılaştığı temel sorulardan biri de hidrokarbonlara bağımlılığın nasıl azaltılacağı konusu. Sorunun cevabını sözde alternatif enerjide bulmak mümkün gibi görünüyor ancak alternatif enerjilerin kullandığı hammaddelerin fiyatlarında da belirgin artışlar yaşanıyor ve kimse de bu konuya yönelik ne yapacağından henüz emin değil.
Geride kalan 50 yılda, enerji krizinin üstesinden gelmek için geliştirilen sadece iki çözüm var. Bunlardan birincisi, enerji tasarrufu veya tüketimin azaltılması, diğeri ise alternatif enerji kaynaklarına geçiş yapılması. Bu bağlamda çözüm olarak sunulan bu yöntemler hem alternatif tedarikçiler hem de diğer mevcut enerji kaynakları kapsamında geniş açıdan yorumlanmalı.
Mevcut enerji krizi bu konuda bir istisna değil. Uluslararası Enerji Ajansı’nın (UEA), Avrupa Birliği’nin (AB) Rusya’dan tedarik ettiği doğalgaza olan bağımlılığını azaltmak için yayınladığı 10 maddelik planda yer alan tekliflerden altısı enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi, iki madde ise enerji tasarrufuna ilişkin.
UEA, Rusya’dan tedarik ettiği doğalgaza olan bağımlılığı azaltmak için, Rus arzını alternatif kaynaklardan gelen gazla değiştirmeyi, yeni rüzgâr ve güneş santralleri projelerinin yayılımını hızlandırmayı ve üretimini talebe göre kısıp artırabilen mevcut düşük emisyonlu enerji kaynaklarından (biyoenerji ve nükleer) yapılan üretimi en üst düzeye çıkarmayı, gaz kazanlarının ısı pompaları ile değiştirilmesinin hızlandırılmasını ve güç sistemi esnekliği sağlayacak olan kaynakların çeşitlendirilmesi ve karbondan arındırma çabalarının hızlandırılmasını öneriyor.
UEA’nın teklifleri ne kadar uygulanabilir?
Rusya’nın ikame edilmesi gerek
Söz konusu bu 10 maddelik plan 7 Mart’ta yayınlandı. Avrupa Birliği, haziran ayı başlarında, altı yaptırım paketini uygulamaya koyarken, bu yaptırım paketlerinden sonuncusu, ham petrol (altı ay gecikmeli) ve petrol ürünleri (sekiz ay gecikmeli) alımına yasak getiriyor. Bu durum, 10 maddelik planda yer alan maddelerden birinin doğrudan uygulandığını gösteriyor. Gerçekten de Rusya’dan yapılan petrol ithalatının, uzun süredir devam eden petrol ihracatçılarından (Fransa Maliye Bakanı Bruno Le Maire’nin BAE ile görüştüğüne dair yeni haberler mevcut) ve yaptırım uygulanan Venezuela ve İran’dan tedarik edilmesi planlanıyor. Dünyanın en büyük petrol tüccarı Vitol’un Asya bölümü başkanı Mike Muller, Bloomberg’e verdiği demeçte, “En büyük bağımsız ham petrol tüccarına göre, ABD, 2015 nükleer anlaşmasının yeniden canlandırılması olmasa bile, daha fazla yaptırım uygulanan İran petrolünün küresel pazarlara girmesine izin verebilir” ifadelerini kullandı.
Ancak sorun şu ki, İran veya Venezuela gibi daha küçük çaplı petrol ihracatçısı ülkeler, uygulanan yaptırımlar nedeniyle ekonomilerine (petrol sektörü dahil) yatırım yapmak adına yeterli finansmana sahip değiller ve bu nedenle petrol üretimini hızlı bir şekilde artırmaları da pek kolay olmayacak. Dolayısıyla, dünyanın en büyük ikinci petrol tedarikçisi olan Rusya’dan ithal edilen petrolü ikame etmenin son derece maliyetli olacağı varsayılabilir, tabi bu mümkün olursa.
AB’nin altıncı yaptırım paketi, kabul edilmesine rağmen bazı istisnalar da içeriyor. Uygulanacak yaptırım sadece deniz yoluyla taşınan petrolü kapsarken, Druzhba boru hattı üzerinden yapılan tedarik devam edecek. Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti ve Hırvatistan için özel istisnalar da uygulandı.
Uygulanan yaptırımların Avrupa ekonomisini Rus ekonomisine göre daha fazla yıprattığını savunan Avrupalı politikacılar ve ekonomistlerin sayısı her geçen gün artıyor. Mesele bir arz meselesi olmaktan ziyade daha çok bir fiyat meselesidir. Brüksel merkezli ekonomik düşünce kuruluşu Bruegel’in Direktörü Guntram Wolff, “Ambargo, uzun vadede Rusya’nın petrolden elde ettiği geliri azaltacak, ancak Avrupalı şirketler ve tüketiciler, yüksek ve potansiyel olarak artan petrol fiyatlarından daha fazla zarar görecek. Enflasyonist baskı devam edecek” ifadelerini kullandı. Wolff’a göre “Avrupalılar zor zamanlar geçirecek.”
AB ve Alman Federal Hükümeti tarafından Rus kömürü ve petrolüne uygulanan yaptırımlar hakkında konuşan Saksonya Eyaleti Başbakanı Michael Kretschmer, “[Editöre göre Rusya ile yapılan] Tedarik sözleşmelerinden çekilmeden önce tedarik edilen şeyleri güvenceye almamız gerekiyor. Bu çoğunlukla petrol ve tabii ki gaz için geçerlidir” dedi.
Gaz gerçekten de “kuşkusuz” bir olgu. Ham petrol ve petrol ürünlerine ambargo koymaya hazır olmasına rağmen, Avrupa, bu ambargo listesine doğalgazı dahil etmek istemiyor. Açıkçası, ABD ve Katar Avrupa’ya LNG arzını artırsa bile hiçbir ülke bu sektörde Rusya’nın yerini alamaz.
Pahalı metaller
Uluslararası Enerji Ajansı’nın ikinci önerisi, daha fazla yenilenebilir kapasitenin inşasını içeriyor. Ancak bu konuda da bir başka sıkıntı mevcut. Yenilenebilir enerjide kullanılan jeneratör, akümülatör ve şebeke oluşturmak için kullanılan metallerin fiyatları da artmaya devam ediyor. Lityum, nikel, platin grubu metaller, özellikle paladyum, alüminyum ve bakır, UEA için en büyük endişe kaynağı.
Fiyatları bir yıldan fazla bir süredir artıyor. Koronavirüs pandemisinden sonra küresel ekonomik toparlanma, kaldırılan kısıtlamalar ve bastırılan talep, ilk ve aynı zamanda en güçlü enflasyonist baskıyı sağladı.
Söz konusu bu metallerin fiyatları son bir yıldan fazla bir süredir artmaya devam ediyor. Koronavirüs salgınından sonra yaşanan küresel ekonomik toparlanma, kaldırılan kısıtlamalar ve telafi edici nitelikteki talep, ilk ve aynı zamanda en güçlü enflasyonist baskıyı da beraberinde getirdi. Rusya’dan yapılan metal tedarikinin istikrarına ilişkin endişeler, fiyatları daha da yukarı çeken, bu endişeler, beraberinde bir başka canlanmayı da getirdi. 4 Mart 2022 Cuma günü metrik ton başına 29.000 ABD doları olan nikel fiyatları, tarihinin en büyük sıçramasını yaparak, 7 Mart Pazartesi günü ton başına 50.300 ABD dolarına çıktı. 8 Mart’ta fiyat ton başına 100.000 ABD dolarına yükselince, nikel ticareti askıya alındı ve işlemler iptal edildi.
Bakır, alüminyum, paladyum ve demir cevheri mart ayında benzer fiyat artışları sergilerken, lityum şubat ayında gözlemlenen artışını sürdürdü. 18 Mayıs 2022 tarihli UEA raporunda şu ifadelere yer verildi: “Yeşil enerji teknolojileri için gerekli olan birçok mineral ve metalin fiyatları, artan talep, bozulan tedarik zincirleri ve arzın sıkılaştırılmasına ilişkin endişelerin bir araya gelmesi nedeniyle yükselmiştir. Lityum ve kobalt fiyatları 2021 yılında iki katından daha fazla artarken, bakır, nikel ve alüminyum fiyatları yaklaşık %25 ila %40 yükseldi.”
Gidişat sıkıntılı gibi görünüyor. “Lityum fiyatı, yılın başından bu yana şaşırtıcı bir şekilde iki buçuk kat arttı. Rusya’nın önemli bir tedarikçisi olduğu nikel ve alüminyum fiyatları ise kısmen Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin etkisiyle yükselmeye devam etti. Yeşil enerji geçişi için hayati önem taşıyan çoğu mineral ve metal için, 2021’den bu yana fiyat artışları, 2010’larda görülen en büyük yıllık artışları bile geniş bir farkla geride bırakıyor.”
Yapılan tahminler de umut verici değil: “Fiyat eğilimleri 2022’ye kadar devam etti.”
Ancak son birkaç aydaki fiyat tabloları göz önüne alındığında, metal fiyatları eğrisinin nispeten düz bir hal aldığını hatta 2021 sonbaharı ve 2022 kışında kaydedilen seviyelere düştüğünü görürüz. Fiyatlardaki yükseliş eğiliminin devam edip etmeyeceğini ve devam ederse bu yükselişi neyin körükleyeceğini tahmin etmek zor. Fiyat gelişimine baktığımızda, potansiyel arz kesintileri üzerindeki paniğin azaldığını varsayabiliriz.
Değinilmesi gereken bir başka nokta daha var. O da şu ki, Mart ayında yatırımcılar tarafından her zaman güvenli liman olarak algılanan altının fiyatı psikolojik açıdan önemli olan ons başına 2000 ABD doları seviyesini kırmış, Nisan ayında da bu seviyenin altına inerek daha da aşağı seviyelere gerilemiş, Mayıs ayında 1.900 ABD dolarının da altına düşmüştür. Siyasi gelişmelerden etkilenen yatırım camiasında panik yok gibi görünüyor. Krizin yoğunluğu azalıyor gibi görünürken, yatırımcıların dikkati diğer finansal araçlara kaydığı gözleniyor.
Rusya da dahil olmak üzere hem üreticiler hem de tüketiciler tedarikle eşit derecede ilgileniyor. Bu nedenle herkes, politikacıların neden olduğu ve işletmelerin sıkıntısını çektiği bu durumdan bir çıkış yolu bulmaya çalışıyor. Geride kalan son birkaç ay, gerçekler ve örneklerle, ticari kaynaklara olan siyasi bağımlılığın öcüsünün, politikacıların kendilerinin gün ışığına çıkardığı bir çöp adam olduğunu açıkça gösterdi. Gerçek şu ki, büyük metal kaynaklarına güçlü bir bağımlılık bile, alıcının satıcıya politik bağımlılığına neden olmuyor. Bu durum, 1950-1960’larda ve daha sonra 1980’lerde SSCB’den gelen hidrokarbon tedarikleriyle bağlantılı panik tellallığı (4. sayımızda bu konuya değinmiştik) üzerinden de net bir şekilde görülmüştü. Ayrıca Çin’den nadir toprak metallerinin tedariki etrafında da bir panik yaşandı. Çeşitli tahminlere göre, ülke bu metallerin küresel arzının yaklaşık %60 ila %70’ini oluşturmaktadır. Bu konu 2010’lu yıllarda defalarca gündeme geldi ve şimdi unutulmuyor. Çin’den gelen nadir toprak metallerinin yasaklanabileceğine dair söylentiler vardı, ancak bu tehditlerin gerçeğe dönüştürüldüğüne dair hiçbir bilgi yok.
Üretim kesintilerinin tüketici tarafındaki yapay politik engellemelerden kaynaklandığını geçmiş deneyimlerimizden biliyoruz. Örnek vermek gerekirse, ABD, Aralık 2020’nin sonlarında Rusya’nın en büyük titanyum üreticisi VSMPO-AVISMA şirketine yaptırım uyguladı, ancak Boeing’in titanyuma ihtiyacı olduğu için bir aydan kısa bir süre içinde söz konusu şirketi yaptırım listesinden çıkardı. Boeing firması, şubat ayında, birikmiş rezervlere ve tedarikçi çeşitliliğine istinaden titanyum alımlarını askıya aldı. Haziran ayının başlarında, Amerika merkezli Wall Street Journal (WSJ), Boeing 737 MAX üretiminde, askıya almanın ana nedeni olarak bahse konu tedarik kesintileriyle 10 günlük bir askıya alma hakkında bir makale yayınladı.
Bataryaların, güneş panellerinin ve rüzgâr türbinlerinin üretim maliyetleri artmaya devam ediyor, ancak bu artışın arkasındaki ana faktör, büyük ölçüde en aza indirilmiş tedarik kesintileri değil. Tedarik sıkıntılarından daha da önemli olan, ilk olarak, Covid-19 salgını sonrası toparlanmanın ardından metal sektöründe yaşanan küresel enflasyon ve ikincisi, talepte politik olarak yönlendirilen bir büyüme. UEA tarafından mart ayında yapılan yeni rüzgar ve güneş enerjisi kapasitesinin devreye alınmasını hızlandırma önerisi, metal talebinin dolaylı olarak tetiklenmesi ve sonuç olarak UEA tarafından Mayıs ayında belirtilen fiyat artışı anlamına geliyor.
UEA’nın, sürdürülebilir enerji kaynaklarının üretim maliyetlerindeki artışı frenlemeye yönelik planı mevcut: “Daha yüksek emtia fiyatları, yeşil enerji teknolojilerine yönelik daha fazla maliyet düşüşünü, teknoloji alanında inovasyon, verimlilik iyileştirmeleri ve ölçek ekonomileri yoluyla maliyetleri düşürme çabalarının iki katına çıkması durumları dışında her zaman imkânsız kılmaz. Şirketler değer zinciri boyunca fiyat risklerini yönetmeye daha fazla dikkat etmek zorunda da kalacaklar. Tüketicilerin yeşil enerji teknolojilerine sırt çevirmesini önlemek için mevcut teşvik planlarının genişletilmesi de düşünülebilir.”
Rus nükleer enerjisi bir bağımlılık değil
Bu önerideki son cümleye dikkat etmeliyiz. UEA için yeşil enerji teknolojileri, nihayetinde yalnızca yenilenebilir enerji kaynakları değil, aynı zamanda nükleer enerji anlamına da geliyor. 10 maddelik planda yer alan maddelerden biri de nükleer enerji üretiminin en üst düzeye çıkarılmasını öngörüyor.
Rosatom’un uluslararası düzeyde nükleer santrallerin inşasında dünya lideri olduğu unutulmamalıdır. Rus nükleer şirketi dokuz ülkede 24 güç reaktörü inşa ediyor. Rosatom, çeşitli reaktör tasarımlarının inşası ve işletilmesinde kapsamlı uzmanlığa ve ayrıca hızlı nötron reaktörlerinin inşası ve işletiminde dünyanın en sağlam deneyimine sahiptir. Dolayısıyla, nükleer üretimi maksimize etmekten bahsedecek olursak, güç reaktörlerini uygun maliyetli ve makul sürede inşa eden bir şirket olarak Rosatom en iyi seçimdir.
Rusya ile geniş bir tedarik yelpazesinde birçok ortaklık örneğinden de anlaşılacağı gibi, Ruslarla iş yapmak çeşitli faydaları da beraberinde getiriyor. Rosatom ile çalışmak hem avantaj sağlar hem de herhangi bir siyasi bağımlılığa neden olmaz. Kulağa inandırıcı gelmiyor mu? Rusya’nın altı güç reaktörü inşa ettiği ve nükleer yakıt sağlamaya devam ettiği Çek Cumhuriyeti’nin ya da Rusya’nın iki güç ünitesi inşa ettiği ve bir tane daha inşa etmeyi planladığı Finlandiya’nın izlediği politikalara bakın. Hanhikivi projesi, Finlandiya için değerli bir projeydi. Finlandiyalı nükleer enerji şirketi Fennovoima’nın yöneticileri kamuoyuna yaptıkları açıklamalarda pişmanlıklarını bile dile getirdiler. Fennovoima CEO’su Joachim Specht, “Ne yazık ki, EPC sözleşmesinin feshedilmesinin Fennovoima’da önemli bir çalışan etkisine neden olacağını ve ayrıca tedarik zinciri şirketlerini ve Pyhäjoki bölgesini de etkileyeceğini tahmin ediyoruz” derken, Fennovoima Yönetim Kurulu Başkanı Esa Härmälä ise, “RAOS Projesi ile EPC sözleşmesini feshetme kararı kolay alınmadı” ifadelerini kullandı.
Nükleer enerji, herhangi bir ülkenin enerji güvenliğine katkı sağlarken, tedarik risklerini azaltmaya ve elektrik gücünde kendi kendine yeterli hale gelmeye de yardımcı olur. İstatistiklere göre, petrol ve gaz fiyatlarının aksine, uranyum yakıtının fiyatı çok daha istikrarlı.
Yapılan çok sayıda araştırmada, nükleer enerjide hiçbir “bağımlılık” sorununun olmadığı ve hiçbir tedarikçinin siyasi etki uygulamak için piyasa konumunu güçlendirmeyi göze alamayacağının altını çiziliyor. Tarihin sayfalarında, nükleer enerji üzerinden dize getirmeye yönelik bir örnek bulmak mümkün değil.