2021 Enerji Değerlendirmesi
içindekilere geri dön2021 yılı, özellikle fosil yakıt olmak üzere enerji sektörü için adeta bir şok niteliğinde geçti. Geçen yıl yaşanan krizin perde arkasındaki nedenlere ilişkin analizimiz ve 2021 yılına yönelik kısa bir değerlendirmeyi aşağıda bulabilirsiniz.
2021 yılı, Covid-19 salgını nedeniyle uygulanan kısıtlamaların kaldırılmasının sağladığı hızlı bir ekonomik canlanma ile başladı. Dünya Bankası’nın Küresel Ekonomik Beklentiler Raporu Ocak 2022 sayısına göre, küresel GSYİH 2021 yılında %5,5 oranında artış gösterdi. Ekonomik büyüme, enerji kaynaklarına olan talebi de artırdı. Enerji kaynağı yönünden kısıtlı imkânları olan dünyanın en büyük tüketicisi konumundaki Avrupa ile Asya devleri Hindistan ve Çin, tedarik konusunda birbirleriyle rekabete girdiler.
Doğal gaza olan yüksek talep, kısmen iklim gündemine ve kirli kömürün daha temiz olan doğal gaz ile değiştirilmesine yönelik isteklere bağlanabilir. Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi Genel Sekreteri ve Cumhurbaşkanı Xi Jinping, Nisan 2021’de İklim Liderler Zirvesi’nde yaptığı konuşmada, Çin’de kömür tüketiminin 2025 yılına kadar ciddi şekilde kısıtlanacağını, 2026’dan itibaren ise azalmaya başlayacağını söyledi. Ancak açıklanan hedeflere ulaşmanın çok da mümkün olmadığı görüldü.
2021 yazının ikinci yarısından itibaren büyüyen ekonomi ve yaz mevsiminin normalden daha sıcak geçmesiyle artan elektrik enerjisi talebi, Çin’in yerli kömür üretimini ve yurtdışından kömür ithalini artırdı. Aynı şekilde, Hindistan’da da talep arttı. Hindistan ve Çin’de yaşanan şiddetli yağışların neden olduğu üretim sıkıntıları ve Çin’deki kömür madenlerinin koruma altına alınması gibi hususlar da kömür ithalatını teşvik eden faktörler arasında yerini aldı. Sonuç olarak Çin, sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) da dahil olmak üzere agresif bir şekilde gaz satın aldı.
Artan LNG talebiyle karşı karşıya kalan bir başka ülke ise Güney Amerika oldu.
Covid-19 salgını sonrası ekonomisi toparlanma sürecine giren Avrupa da durum aynı. Bağımsız enerji düşünce kuruluşu olan Ember’e göre, talep artışı 2020-2021’in soğuk kış ayında daha da hızlandı. Avrupa genelinde seyreden düşük sıcaklıklar, depolama tesislerinden gaz çekilme oranını da hızlandırdı. Rusya’dan Avrupa’ya yapılan gaz ihracatının azalması gaz talebine yönelik bir diğer itici güç oldu.
Rus gaz arzındaki başlıca sorun, gaz piyasasındaki spot fiyatların uzun süredir düşük seyretmesi nedeniyle tüketicilerin uzun vadeli sözleşme yapmak istememeleriydi. Örneğin, Eylül 2019’da Hollanda TTF spot fiyatı 1.000 metreküp başına 117 Amerikan Doları’na geriledi. Daha da önemlisi, bu fiyat, sözleşme fiyatından daha da düşüktü. Ancak gidişat tersine döndü ve Çin’de artan talep nedeniyle fiyatlar yükselişe geçti. Avrupa’da neredeyse hiçbir ülke, Asya’dan gelen taleplerin fiyatlara olan etkisi nedeniyle LNG almayı başaramadı. İspanya, diğer Avrupa ülkelerine nazaran daha erken davranarak bu konuda tek istisna oldu. Avrupa’nın umut bağladığı Amerikan LNG’si ise Avrupa’ya nazaran daha fazla ödemeye hazır olan Çin’e yönlendirildi. Sonuç olarak, Aralık 2021’de gün öncesi spot fiyatı yıllık bazda %595 artarak 1.000 metreküp başına 1.100 Amerikan Doları’nı aştı.
Kömür fiyatlarında görülen değişiklik daha ılımlı oldu. Uluslararası Enerji Ajansı (UEA) tarafından Ocak 2022’de yayınlanan Elektrik Piyasası Raporu’nda da belirtildiği gibi, “ABD’de kömür fiyatları daha istikrarlı seyretti. 2020’nin aynı dönemine kıyasla 2021’in ikinci yarısında, kömür yakıtlı üretim için yakıt maliyetleri %6’dan daha az bir artış gösterdi.”
Enerji kaynaklarının kıtlığı ve artan gaz fiyatları ile baş gösteren enerji krizi, beraberinde birçok farklı sonucu da doğurdu.
İlk olarak, Çin’de bulunan endüstriyel müşteriler ve enerji santralleri, yetersiz enerji kaynaklarından ve artan enerji fiyatlarından dolayı zarar gördü. Uluslararası Enerji Ajansı’na göre, bu santrallerden bazıları, zarar etmeye başladığı için faaliyetlerini askıya aldı.
UEA uzmanları, yaptıkları açıklamada, “Her iki ülkenin çeşitli şehirleri ve eyaletlerindeki endüstriyel müşteriler, sürekli olarak elektrik kesintileriyle karşı karşıya kaldı. Çin’in kuzeydoğusunda yer alan Liaoning eyaletinde, art arda birkaç gün boyunca, toplam talebin %10-20’sine eşdeğer elektrik kesintisi olduğunu gösteren ikinci seviye kesinti uyarısı yapıldı. Benzer kesintiler, Çin’in güney bölgesinde yer alan ve en büyük ikinci eyaleti olan Guangdong eyaletinde de yaşandı. Mesken abonelerine yönelik arz öncelikli hale getirilse de Liaoning gibi bazı eyaletlerde yaşanan enerji kıtlıkları mesken abonelerini de etkiledi” ifadelerini kullandı.
2021 yılının ilk üç çeyreğinde %12’lik artış gösteren Çin’in Gayrisafi Yurtiçi Hasılası (GSYH), enerji santralleri ve üretimde yaşanan kesintiler nedeniyle yıl sonunda sadece %8’lik bir artış kaydetti.
Hindistan da benzer problemler yaşadı. Hindistan’daki durumu gözler önüne seren raporda, “Pencap bölgesinde yer alan üç enerji santralinin yakıt yetersizliği nedeniyle faaliyetlerini durdurması neticesinde tek seferde dokuz saate varan aralıksız elektrik kesintileri yaşandı. Hindistan’ın kuzeyinde yer alan Racastab eyaletinin Jaipur ve Jodhpur gibi yerleşim alanlarındaki sanayi tüketicileri ve mesken abonelerine yönelik zorunlu elektrik kesintileri yapıldı ve bazı uzak bölgelerde bu kesintiler 12 saate kadar uzadı. Benzer şekilde Bihar eyaletinde de günde 10 saati aşan elektrik kesintileri yaşandı. Gujarat, Tamil Nadu ve Karnataka gibi diğer eyaletlerde de termik santrallerdeki yetersiz üretim nedeniyle elektrik kesintisi tehdidi devam ediyor” ifadelerine yer verildi.
İkincisi, Avrupa’da elektrik üretim maliyetleri ani bir yükseliş gösterdi. Ember’e göre, karbon fiyatlarını ve değişken giderleri de içeren Avrupa Birliği’ndeki elektriğin maliyeti, artan gaz fiyatlarının da etkisiyle 2021 yılının Aralık ayında ortalama 255 EUR/MWh’ye ulaşırken, bir önceki yılın aynı dönemine göre yedi kat artış gösterdi. Karbon fiyatları üretim maliyetini de etkilerken, 1 Ocak 2021’de emisyon başına 33 Euro olan ton başına üretim maliyeti, 8 Aralık 2021’de 89 Euro’ya yükseldi.
Üçüncüsü, ABD ve Avrupa, üretim maliyetlerini azaltmak için doğalgazın yerini kömürle doldurmaya başladı. UEA raporunda, “2021’de gaz fiyatlarındaki kömüre kıyasla nispi artış, kömür fiyatlarında görülen düşüşün terse dönmesine neden oldu, birçok pazarda yakıt değişimi yaşanırken, bu ise sonuç olarak daha yüksek emisyon oranlarına yol açtı. 2020’ye kıyasla ABD’de kömür yakıtlı üretimin %19, Avrupa’da ise %11 arttığını, buna karşılık ABD’de gaza dayalı üretimin ise %3 düştüğünü, Avrupa’da ise hafif bir artış gösterdiğini (%4 artış) tahmin ediyoruz” ifadeleri yer aldı. Kömür üretiminin sadece Avrupa Birliği’nde değil, İngiltere’de de arttığını belirtmek gerekir.
Son olarak, dördüncü etki, her ne kadar ilk üç etki kadar belirgin olmasa da en az onlar kadar dikkat çekici olma özelliği taşıyor. Yenilenebilir kaynaklar, en azından Avrupa Birliği’nde tıpkı eskiden olduğu gibi kömür yerine gazın yerini alıyor. Finansal düşünce kuruluşu Ember tarafından Şubat 2022’de yayınlanan Avrupa Elektrik Görünümü raporunda da ele alınan başlıca hususlardan birisi şöyle: “Tarihsel açıdan bakıldığında, Avrupa’nın giderek artan yenilenebilir enerji kaynakları, emisyonları en yoğun yakıt olan kömür gücünün yerini aldı. Ancak, 2021’in ikinci yarısında yükselen gaz fiyatlarının bir sonucu olarak, fosil gazın yerini yeni yenilenebilir kaynaklar aldı. AB’nin kömürden çıkış sürecinin sekteye uğraması, emisyon azaltım sürecini de yavaşlattı.” 2011-2019 yılları arasındaki dönemde kömürlü elektrik üretimi 34 TWh azalırken, aynı dönemdeki yenilenebilir enerji üretimi 42 TWh arttı. Bununla birlikte, son iki yılda eklenen 44 TWh yenilenebilir kaynaklardan yapılan üretim, 23 TWh gaz gücünün ve 7 TWh kadar az kömür gücünün yerini aldı.
Ülke bazında analiz etmek gerekirse, enerji karışımlarına yönelik ulusal yaklaşımlarda farklılık olması, bu eğilimlerde de farklılık görülmesine yol açacaktır. Örneğin Hollanda ve İspanya, yenilenebilir enerji üretimlerini %24’lük bir oranda, yani 17 TWh değerinde artırırken, gaz gücünü ise %18 oranında, 15 TWh değerinde azalttı. Fransa’da yenilenebilir enerji ve kömür, hizmet dışına alınan nükleer gücün ve gazın yerini aldı. İsveç nükleer enerji yerine yenilenebilir kapasitesini arttırdı. Almanya’da, tüm kaynaklardan elektrik üretimi düşerken, Polonya, en büyük artışı (8 TWh) gösteren kömür gücüyle birlikte, enerji karışımı genelinde üretimde büyüme gösterdi. Ve son olarak İrlanda, gazı ve yenilenebilir enerjiyi kömürle değiştirdi.
Ember tarafından yayınlanan rapora göre, 2021 yılının ikinci yarısında, “1973 Petrol Krizi’nden bu yana en büyük enerji fiyat şoklarından biriyle” karşı karşıya kalındı. Kasım 2021 tarihli Bültenimizde söz konusu bu iki krizin benzerliklerinden bahsetmiştik. Amerikalı Ekonomist Daniel Yergin, 1991 tarihli Petrol-Para ve Güç Çatışmasının Epik Öyküsü (The Prize: The Epic Quest for Oil, Money and Power) kitabının, Üçüncü Çevresel Dalga bölümünde şöyle der: “Bir yanda enerji güvenliği ve ekonomik refahla ilgili endişeler, diğer yanda ise çevreye yönelik korkular arasında geniş kapsamlı bir çatışma, neredeyse kaçınılmaz görünüyor. İki temanın yakınsama noktalarından biri enerji tasarrufudur. Bir diğeri ise, doğal gazın daha fazla kullanılması olabilir.” Yazarın ne kadar da doğru bir tahminde bulunduğu ve bu tahmininin bugün bile, ancak bu defa yeni bir enerji piyasası hakikatinde geçerliliğini koruduğunu görmek oldukça dikkat çekici.
Gerek UEA gerekse de Ember’in gelecekteki enerji fiyatlarına yönelik yaptıkları tahminlerde, fiyatların 2022 yılından itibaren düşeceği varsayılıyordu. Ancak gelinen noktada, petrol, doğal gaz ve kömür fiyatlarının tarihi zirvelere ulaştığını görüyoruz ve fiyatların tekrar ne zaman düşeceğini de kimse bilmiyor.
Tahmin sırası bize geldiğinde, nükleer enerjinin sağladığı temel avantajların ufak da olsa üretim maliyetlerindeki payı ve nispeten düşük yakıt tüketimi olduğunu hatırlatmak isteriz. Kabaca söylemek gerekirse, 1 GW’lık bir güç reaktörü yılda 20 ton kadar daha az yakıt veya 200 ton U3O8’e ihtiyaç duyar. Nükleer enerji, fosil yakıt sektörünü vuran şokların arasında güvenli bir liman gibi görünüyor.
Daniel Yergin, kitabında şöyle diyor: “Ancak, güneş enerjisi ve yenilenebilir enerjilerde yeni teknolojik atılımlar yapılana kadar, sanayi toplumunun yeni enerji ihtiyaçlarını karşılamak için sırtını dayayabileceği sadece üç temel alternatif kümesi var: fosil yakıtlardan petrol, gaz ve kömür veya nükleer güç veya teknolojik gelişmelerle birlikte koruma ve enerji kullanımında daha fazla verimlilik.” UEA’nın Avrupa’ya yönelik son tavsiyelerine bakacak olursak, Amerikalı ekonomistin bu öngörüsünün de gerçeğe dönüştüğünü görürüz. Bu nedenle Daniel Yergin’in 20’nci yüzyıl siyaset ve ekonomisine dair en nefes kesici hikayelerden birini anlatan kitabı, fosil yakıt piyasasında geçmişte yaşanan, şimdi ve gelecekte yaşanacak krizlere dair beklenmedik bir izlenim uyandırıyor. Bu krizler er ya da geç sona erse de ne tüketicilere ne de üreticilere fayda sağlar.
Bununla birlikte, nükleer endüstri, şu ana kadar herhangi bir arz sıkıntısı ile karşılaşmadı ve umarız asla da karşılaşmaz.