Kömür Yine Revaçta
Bültene Abone Olun
Abone ol
#255Temmuz 2022

Kömür Yine Revaçta

içindekilere geri dön

“Batı” dünyasındaki enerji krizi, son iki aydır enerji sektörünün gündeminde. Yenilenebilir enerjinin en sıkı savunucusu olan Avrupa, en kirli enerji kaynağı olan kömüre geri dönme ihtiyacından bahsediyor. Kriz, Avustralya dahil diğer bölgeleri de etkiledi. Enerji krizinin ardından, mevcut nükleer santrallerin korunmasını ve yeni kapasite oluşturulmasını destekleyen sesler yükselmeye başladı.

Bu yazı 5 Temmuz 2022’den önce kaleme alındı dolayısıyla bu tarihten sonra meydana gelen olaylar dikkate alınmadı.

Financial Times’ta geçen bir haberde, “Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Başkanı, ülkelerin, elektrik üretiminde yakılan gaz miktarını sınırlamaya yardımcı olmak için kapatılmak üzere ayrılmış tüm nükleer enerji santrallerinin kapatılmasını ertelemeye çalışması gerektiğini söyledi” ifadelerine yer verildi.

Almanya

En çarpıcı durum Almanya’da yaşanıyor gibi görünüyor. Alman firması Siemens Energy, Kanada’ya bakım için gönderdiği kompresör istasyonuna güç sağlayan bir gaz türbinini iade alamazken, Gazprom, Kuzey Akım boru hattı üzerinden geçen doğal gaz akışını kesmek zorunda kaldı. Kısa bir süre sonra, Almanya Ekonomi ve İklim Koruma Bakanı Robert Habeck, depolama tesislerindeki gaz seviyelerinin arttırılmasına yönelik yeni tedbirleri açıkladı.

Söz konusu tedbirlerden ilki ve en barizi evlerde enerji tasarrufu yapılması, dış aydınlatmaların kullanılmaması, buzdolaplarının tasarruflu kullanılması ve şahsi araçlar yerine toplu taşıma araçlarının kullanılması ve benzeri önlemler olarak ifade edildi. İkinci tedbir olarak, sanayi kesimindeki doğal gaz tüketiminin azaltılması düşünülüyor. Bu amaçla alışılmışın dışında bir hamle yapıldı ve toptan alıcıların kullanılmamış veya tasarruf edilmiş gazı teklif edilen maksimum fiyattan satabilecekleri gaz ihaleleri başlatıldı. Daha düşük bütçelere sahip fırın, kafe gibi küçük ve orta ölçekli işletmeler ise bu ihalelerde daima kaybeden olacaklarından endişe ediyor. Açıklanan üçüncü tedbir ise gaz alımlarının kredilerle finanse edilmesini öngörüyor. Dördüncü ve son tedbir ise elektrik üretimi için kömür kullanımının arttırılmasını kapsıyor. Linyit kömürüyle çalışan pasif durumdaki elektrik santrallerinin yeniden aktif hale getirilmesi de bir diğer seçenek olarak masada duruyor. Alman milletvekilleri, şu anda bu yöndeki bir kararın mevzuat yönünden incelemesini yapıyor.

Geçtiğimiz mart ayında, Alman Sanayi Federasyonu (BDI) Başkanı Siegfried Russwurm, Alman hükümetine, “gazla çalışan elektrik santrallerinin derhal kapatılması ve kömür santrallerinin yeniden açılması” çağrısında bulunmuştu. Russwurm, “Gaz arzındaki mevcut durum yaz aylarında da yaşanacak olursa, doğal gaz ile çalışan elektrik santrallerinin yerine kömürle çalışan santrallerin devreye alınmasını sağlamalıyız” dedi. Bu fikir, Avrupa’nın önde gelen enerji şirketlerinden biri olan, kömür yakıtlı santraller ve nükleer santraller işleten RWE AG’nin CEO’su Markus Krebber tarafından da destek gördü.

Alman hükümeti ve iş dünyası tarafından yapılan hamleler genel anlamda makul görünse de tam bir çelişki olarak karşımıza çıkıyor, çünkü Robert Habeck, “kirli” enerji tesislerinin kapatılmasının ateşli savunucuları olarak bilinen Yeşiller Partisi’nin bir üyesi.

Almanya, yaşanan enerji krizinin etkilerinin hafifletilmesi amacıyla mevcut nükleer santrallerin kapatılması kararını yeniden gözden geçiriyor. Ülkede faal durumda sadece üç adet güç reaktörü (Isar 2, Emsland ve Neckarwestheim 2) bulunuyor ve bu reaktörlerin tamamının yıl sonuna kadar kapatılması planlanıyor.

Bavyera Başbakanı Markus Söder, elektrik endüstrisinin gaz tüketimini azaltma planlarından kaynaklanan elektrik kesintisinin, nükleer enerjinin “ihmalkâr kesintisi” ile daha da kötüleştirilmemesi gerektiğini düşünüyor. Alman gazetesi Handelsblatt’a konuşan Söder, “Bir güvenlik tamponu olarak nükleer santrallerin faaliyetlerinin geçici olarak uzatılmasını ideolojik nedenlerle reddetmek akıl dışı olur” ifadelerini kullandı. Söder, böyle bir kararın hem Alman halkı hem de Alman ekonomisi için tam bir felaket olacağını belirtti.

Almanya Federal Maliye Bakanı Christian Lindner, Alman enerji sektörünün nükleer enerjiyi kullanma olasılığının tartışılması gerektiğini ifade etti. Alman Sanayi Federasyonu (BDI) tarafından düzenlenen bir konferansta konuşan Lindner, şunları dile getirdi: “Uzun vadede ekonomik kalkınmayı önemsiyorum. Mesele şu ki, enerji arzını sadece bir kış için değil, üç ila beş yıllık bir süre için güvenceye almalıyız… Almanya’nın geçiş döneminde nükleer kapasitesini sürdürmesine yönelik açık ve politika dışı tartışmalara tamamen katılıyorum.

Bununla birlikte, Almanya Federal Çevre, Doğa Koruma ve Nükleer Güvenlik Bakanlığı, Almanya’nın nükleer enerjiyi aşamalı olarak devre dışı bırakmak için zorunlu nedenleri olduğu görüşünü savunmaya devam ediyor. Söz konusu bu zorunlu nedenlerin teknik nedenler olmadığı aşikâr, çünkü bahse konu bu üç reaktör, 1988 ve 1989 yıllarında hizmete alınmıştı, yani görece yeni reaktörler. Buradan da anlaşılacağı üzere mesele tamamen siyasi.

Birleşik Krallık

Birleşik Krallık, doğal gaz yerine daha kirli olan kömür yakıtlı santrallerin kullanılması seçeneğine soğuk bakmıyor. İngiltere, İş, Enerji ve Endüstriyel Strateji (BEIS) Bakanı Kwasi Kwarteng, 14 Haziran’da kendi Twitter hesabında, “Mayıs ayında ulusal elektrik şebekesinden (National Grid), gerekirse bu kış için kömürle çalışan üç termik santralin açık tutulması konusunun araştırılmasını istedim… EDF Energy bugün West Burton’ın üretime devam edeceğini açıkladığı için memnunum” ifadelerini kullandı. Önümüzdeki kış aylarında kömürle çalışan tüm santrallerin kapatılması planlanıyordu.

BEIS istatistiklerine göre İngiltere, 2022’nin ilk çeyreğinde 197 bin ton kömür üretirken, kömür ithalatı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 40 artarak 1,5 milyon tona yükseldi. Net ithalat, 2022’nin ilk çeyreğinde toplam kömür arzının %67’sini oluştururken, en büyük tedarikçi %34 ile Rusya oldu. Talep neredeyse sabit kaldı ve 960 bin tona ulaştı. İthalat ve talep arasındaki fark, ileriye dönük kullanım için ihtiyati bir satın alma hamlesi gibi görünüyor.

Buna karşın Birleşik Krallık, nükleer üretim kapasitesini artırmayı planlıyor. Ancak, yapılan açıklamalar böyle bir planın gerçekçi olup olmadığı yönünde soru işareti yaratıyor. İngiltere Başbakanı Boris Johnson, Hartlepool nükleer santralinde yaptığı konuşmada, “On yılda bir reaktör yerine yılda bir reaktör modernize edip inşa etmek istiyoruz” dedi. Her hâlükârda, bu söylemlerin doğruluğu ve gerçekçiliğine yönelik çekinceler, 2030 yılına kadar sekiz yeni reaktör sağlayan ulusal enerji stratejisini uzun tartışmalar sonrasında nihayet onaylayan tüm İngiliz hükümetine yöneltilmeli.

Birleşik Krallık’taki nükleer enerji realitesini anlamak için şu hususlara bakılabilir. Ülkede yapım aşamasında olan sadece iki reaktör bulunuyor ve her ikisi de ülkenin güney batısında bulunan Hinkley Point kentinde yer alıyor. İnşasına 2018 yılında başlanan ilk reaktörün başlangıçta 2025’te devreye alınması planlanıyordu. Fransız EDF, geçtiğimiz mayıs ayında bu tarihin Haziran 2027 yılına ertelendiğini duyurdu.

Temmuz ayı başında Hinkley Point B NGS’nin ilk ünitesi planlandığı şekilde kapatılırken, ikinci ünitenin de 1 Ağustos’ta kapatılması planlanıyor. İngiliz medyasına göre hükümet, Hinkley Point B’nin de sahibi olan EDF’den nükleer santralin ömrünü uzatmasını istemedi.

Ancak, temmuz ayının sonunda, Sizewell C NGS’nin inşası için yapılan başvuruya BEIS tarafından onay verildi.

Japon Hitachi, 2019 yılında, Birleşik Krallık’taki iki nükleer enerji projesinin (Wylfa Newydd ve Oldbury) 2017’de lisans almasına rağmen askıya alındığını duyurdu.

Son olarak, Birleşik Krallık Çin’in Birleşik Krallık HPR1000 (Hualong One) tasarımını Şubat 2022’de onayladı, ancak tasarım sahibi China General Nuclear Power Group doğrudan ABD yaptırımları altında olduğu için reaktörün inşa edilme olasılığı düşük. Ayrıca NATO, açıkladığı yeni stratejisinde Çin’i üye devletlerinin değerlerine, güvenliğine ve çıkarlarına karşı “sistemli bir sorun” olarak nitelendirdi.

Geride kalan son sekiz yıl, İngiltere’nin 2030 yılına kadar (yapım aşamasında olanlar hariç) birden fazla güç reaktörü inşa etmeyeceğini gösteriyor, hatta bu yöndeki beklenti bile belirsizliğini koruyor.

Avustralya

Avustralya’da ise mantık dışı bir durum yaşanıyor. Dünyanın en büyük kömür üreticilerinden biri konumundaki Avustralya, kömür üretimine yönelik sorunlarla karşı karşıya. Bu sorunların altında yatan birkaç sebep bulunuyor. Kömürle çalışan elektrik santrallerinin bazıları planlı bakım nedeniyle faaliyetlerini durdururken, bazı santraller ise tehlike yaratan nedenlerle gayri faal hale getirildi. Avrupa’nın Rus kömürünü almayı reddetmesi ve talebin artması nedeniyle kömür fiyatları yükselişe geçti. Ayrıca Avustralya’daki bazı madenler şiddetli yağışlar nedeniyle sular altında kaldı. Sert kış şartları, tüketimde yaşanan artış ve yenilenebilir üretimin zayıf kalması da bu bağlamda belirtilmelidir. Sonuç olarak, ülke sürekli kesinti riskiyle karşı karşıya kaldı ve fiyatlar yükseldi.

Avustralya Enerji Piyasası Operatörü (AEMO), MWh başına tavan fiyatı 15.100 Avustralya dolarından 300 Avustralya Doları’na çekti. Açıklanan yeni tavan fiyatın üretim maliyetinin altında olduğu görülünce, santraller piyasaya elektrik satma işini durdurdu. AEMO, 15 Haziran’da, tarihinde ilk defa ulusal elektrik spot piyasasını kapatma kararı aldı.

Avustralya hükümeti, acil önlem aldı ve hane halklarından akşam yoğun saatlerde elektrik tasarrufu yapmalarını talep etti, ayrıca pazarda kömür sıkıntısı olması durumunda kömür üreticilerine kömür ihracatını yasaklama yetkisi de verdi. Alınan uzun vadeli bir karar ise elektrik fiyatlarının 1 Temmuz’dan itibaren arttırılmasını kapsıyor (kesin rakamlar devlete bağlı).

Varılan bazı sonuçlar

Almanya, Birleşik Krallık ve Avustralya, enerji krizinin etkilerinin görülmesine yönelik sadece birkaç örnek. Krizin etkilediği coğrafya çok daha geniş. ABD Başkanı Joe Biden olağanüstü hâl ilan ederken, Filipinler’de elektrik üretim kapasitesinde sıkıntı yaşanıyor, Sri Lanka’da ise dönüşümlü elektrik kesintileri yaşandı ve borcunu ödeyemedi. Enerji krizi tüm Avrupa’nın gündeminde. Polonya, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Avusturya, İsviçre, Hollanda, İsveç ve Fransa’da en azından geçici olarak kömür üretiminin arttırılması, yeni nükleer santrallerin inşa edilmesi veya çalışan nükleer santrallerin hizmet ömrünün uzatılması konuları açıktan telaffuz ediliyor.

Avrupa, gaza nazaran daha ucuz olduğu ve daha kolay bulunabildiği için kömürün krize yönelik bir çare olduğuna inanıyor. Peki ya iklim gündemi? Avrupalı liderler, iklim hedeflerinin ve nükleer santrallerin kapatılmasına yönelik tarihlerde herhangi bir değişiklik olmadığını söylemeye devam ediyor. Ancak, hayatta hiçbir şey geçici olan bir şey kadar kalıcı değildir.

Durum enerji kaynakları meselesinin ötesine çoktan geçti. Evlerdeki elektriği veya iş yerlerinin normal işleyişini bile garanti edemeyen politikacıların, birden fazla seçim döneminde iktidarda kalması çok mümkün olmaz.

Nükleer üretim kapasitesine sahip ülkeler, en azından elektrik enerjisi yönüyle enerji krizinden nispeten daha az zarar görüyor. Çek Cumhuriyeti ve Slovakya gibi ülkelere Rusya’dan nükleer yakıt sağlanırken, bu ülkelerdeki nükleer santraller elektrik üretmeye ve ürettikleri elektriği tüketicilere sunmaya devam ediyor.

Nükleer santrallerin hizmet ömürlerinin uzatılmasına yönelik dünya genelindeki projeler, nükleer santrallerin başlangıçta planlanandan çok daha uzun süre çalışabileceğini ortaya koymuştur. Hizmet ömürlerinin uzatılması, sistemin yeniden yapılmasına kıyasla elbette çok daha uygun maliyetlidir. Uluslararası Enerji Ajansı (IAEA) İcra Direktörü Dr. Fatih Birol, düzenlenen bir Soru-Cevap oturumunda, “Güneş ve rüzgâr enerjileri çok ucuzluyor, ancak dünyadaki en ucuz elektrik kaynaklarından biri, mevcut nükleer santrallerin ömürlerinin uzatılması” ifadelerini kullandı. Örneğin, Belçika hükümeti, geçtiğimiz mart ayında ülkede çalışan iki güç reaktörünün hizmet ömrünün uzatılması için gerekli önlemlerin alınması talimatını verdi.

Nükleer enerji, kriz anında destek de sunabilir ancak bunun için krizin yaşandığı ülkede nükleer enerjinin bulunması gerekir. Güç reaktörü bir anda ortaya çıkamaz. Güç reaktörü inşa etme kararı verilse de bir gecede ortaya çıkmasını bekleyemezsiniz.

Yeni nükleer santrallerin inşasına yönelik karar gelecekte kesinlikle fayda sağlar. 2021 yılının Kasım ayındaki sayımızda, geçtiğimiz sonbaharda yaşanan enerji krizinin 1973 krizini hatırlattığını (ancak bu defa, kaynak kıtlığı piyasa güçleri tarafından yönlendirildi ve kıtlığa neden olan kaynağı politik hale getiren tüketicilerdi) kaleme almıştık. Yarım asır önce patlak veren krizin sonuçlarından biri de devasa nükleer santrallerin inşası oldu. 1970’lerin petrol krizi ekonomik ve sosyal acıyı getirdi, ama aynı zamanda hem artan enerji verimliliğinde hem de nükleer de dahil olmak üzere diğer enerji kaynaklarının kullanımında bir büyümede yenilik getirdi. Fatih Birol, IAEA’ya verdiği röportajda, “1970’lerin petrol krizi ekonomik ve sosyal zorlukları da beraberinde getirirken, bir yandan da artan enerji verimliliğinde ve nükleer de dahil olmak üzere diğer enerji kaynaklarının kullanımında bir büyümeye de vesile oldu. Bugünkü nükleer santrallerin %40’tan fazlası petrol krizine tepki olarak inşa edildi” ifadelerini kullandı.

Gelecekte belki de krizler yaşanmayacak, öyle değil mi? Büyük olasılıkla yaşanacak. Petrol ve gaz endüstrisi her beş ila yedi yılda bir daha küçük veya daha büyük krizler yaşar. Önemli olan, bir nükleer santralin hem kriz döneminde hem de büyüme dönemlerinde fayda sağlamasıdır. Nükleer santraller, büyük tüketicilerin, endüstriyel işletmelerin ve kentsel alanların sürdürülebilir çalışması için güvenilir bir ana yük enerji üretim kaynağıdır. Evlerde kesintisiz çalışma, ısıtma ve aydınlatma insanları ve işletmeleri mutlu etmek için yeterlidir. Yani, kesintisiz enerji, daha uzun süre iktidarda kalmayı planlayan herhangi bir siyasi sistemin temelini oluşturur.