Enerji Sektörü 2050: Rusya Tahminleri
içindekilere geri dönRusya Enerji Bakanlığı’na bağlı Rusya Enerji Ajansı (REA) Küresel Enerji Gelişim Senaryoları 2050 raporunu (Senaryolar 2050) yayımladı. Rus uzmanlar tarafından uzun zamandır yayımlanan ilk küresel enerji tahmini olan bu rapor, üç senaryoya dayalı simülasyon sonuçlarını ortaya koyuyor.
Senaryolar 2050 raporu, piyasada devam eden birkaç eğilimden esinlendi. İlk olarak, küresel enerji sektörünün karbon ayak izini azaltması son yıllarda kamuoyunda ve siyasi çevrede tartışmalara yön verdi. İkinci olarak, enerji piyasasının gelişimine ilişkin uzman değerlendirmeleri son derece geniş bir yelpazeye yayılıyor. Örneğin 2050 yılında doğal gaz tüketiminin 500 milyar metreküp ile 8 trilyon metreküp arasında değişeceği tahmin edilirken, yenilenebilir enerji kaynaklarının tahmini payı yüzde 71 puan farklılık gösteriyordu (%13 ile %84 arasında).
REA Direktörü Alexey Kulapin rapora yazdığı önsözde “Küresel enerji gelişiminin her yönünü ve hem Rusya’nın hem de diğer ülkelerin ulusal önceliklerini yansıtacak gelecek vizyonumuzu şekillendirme ihtiyacı olduğunu görüyoruz” ifadelerini kullanıyor. Kulapin’e göre senaryo tasarım sürecinde benimsenen yaklaşım tarafsız araştırmalara dayanıyor, önceden varılmış sonuçlara yönelmiyor ve üretim teknolojisi, enerji kaynakları ve yakıtların seçimine ilişkin çeşitli hipotezlerle tahminleri zenginleştiriyor.
2050 Senaryoları, karbonsuzlaştırmanın küresel enerji sektörü için bir zorunluluk haline geldiğini varsayıyor. Ancak hedef açık olsa da buna giden yollar farklılık gösteriyor. Birçok karbon azaltıcı teknoloji henüz gelişimin erken aşamasında bulunuyor. Dahası, Paris İklim Anlaşması’nın hedeflediği üzere 2050 yılına kadar karbon nötrlüğüne ulaşmanın maliyeti küresel GSYH’nin %6’sını aşıyor, dolayısıyla kaynakları diğer Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinden uzaklaştırıyor. Raporda da belirtildiği gibi, önceki senaryolar karşı karşıya kalınacak maliyetleri tam olarak hesaba katmıyor.
REA raporu şu üç senaryoyu göz önünde bulunduruyor: İşlerin Normal Akışı (BAU), Akılcı Teknoloji Seçimi (RTC) ve Net Sıfır (NZ). Bunların her biri Rusya’nın da dahil olduğu 11 makro bölge için geliştirildi. Grafikler 2000 yılından başlayarak 10’ar yıllık dönemler halinde yapılandırılırken, referans noktası 2022 olarak belirlendi.
Genel Görünüm
Genel olarak, 2022’den 2050’ye kadar birincil yakıtların ve enerji kaynaklarının tüketimi küresel olarak BAU senaryosunda %37 (18,6 ton eşdeğer petrole) ve RTC senaryosunda %15 (15,7 ton eşdeğer petrole) artarken, NZ senaryosunda %9 (12,4 ton eşdeğer petrole) düşecek.
Enerji kaynaklarının kullanımı ve üretiminden ortaya çıkan CO2 ve metan emisyonları 2050 yılına kadar BAU senaryosuna göre %26 artacak (CO2 eşdeğeri 42 milyar ton), RTC senaryosuna göre %34 azalacak (CO2 eşdeğeri 21,9 milyar ton) ve NZ senaryosuna göre %74 düşecek (CO2 eşdeğeri 8,6 milyar ton)
Açıkça görülebilecek trendler arasında elektrik ve hidrojen tüketimindeki hızlı büyüme yer alıyor. Elektrik tüketimi 2050 yılına kadar BAU senaryosuna göre %87 (3,8 ton eşdeğer petrole), RTC senaryosuna göre 2,3 kat (4,9 ton eşdeğer petrole) ve NZ senaryosuna göre 2,5 kat (5,4 ton eşdeğer petrole) artacak.
Neredeyse tüm birincil yakıtlar ve enerji kaynakları için şu kesin trend ortaya çıkıyor: Kömür, sıvı hidrokarbonlar, gaz ve biyoyakıtlar BAU senaryosuna göre en yüksek, NZ senaryosuna göre ise en düşük tüketilen yakıtlar olacak. Su, rüzgâr ve güneş enerjisi için ise tam tersi bir durum söz konusu.
Nükleer santral tahmini
Rapora göre nükleer enerji için kesin bir trend bulunmuyor. Dolayısıyla, 2050 yılında nükleer kaynaklardan üretilen enerji tüketimi BAU senaryosuna göre 1,17 ton eşdeğer petrol üzerinde, RTC senaryosuna göre yaklaşık 1,13 btoe ve NZ senaryosuna göre yaklaşık 1,93 ton eşdeğer petrole olacak. 2022 (0,7 ton eşdeğer petrol) ile karşılaştırıldığında, büyüme tüm senaryolarda kaydedilmiş durumda. 2022’den 2050’ye kadar olan dönemde, küresel nükleer enerji üretimi RTC senaryosuna göre %56, NZ senaryosuna göre ise %166 oranında artacak. 2050 yılında, NZ senaryosuna göre nükleer enerjiye olan talep RTC senaryosuna göre %71’i aşacak.
Rosatom bültenine açıklamada bulunan REA Direktörü Baş Danışmanı Vladimir Drebentsov, “BAU senaryosundaki nükleer enerji tüketiminin RTC senaryosundan daha yüksek olmasının nedeni, RTC senaryosu için dikkate aldığımız mali kısıtlamalarda yatmaktadır. Nükleer yeni inşaatın oldukça yüksek somut maliyetleri hatırlanmalıdır. RTC ve NZ senaryolarında böyle bir kısıtlama olmadığından, nükleer üretim tahmini daha yüksektir. Bu faktörü BAU senaryosunda dikkate almadık zira enerji sektörü önümüzdeki 28 yıl içinde önceki 20 yılda olduğu gibi gelişirse bu gerekli değil. NZ senaryosunda herhangi bir kısıtlama yok çünkü enerji sisteminin çok yüksek oranda kesintili yenilenebilir enerji kaynakları ile dengelenmesi gerekmektedir” ifadelerini kullandı.
Bölgelere göre bakıldığında RTB senaryosu, kapasitesini hızla artıracak olan Çin’in nükleer enerji üretiminde en büyük paya sahip olacağını öngörüyor. ABD ve Kanada, nükleer üretimin önemli ölçüde artacağı tahmin edilen ikinci sıradaki ülkeler olacak. Büyümenin beklendiği Avrupa Birliği ve Birleşik Krallık ise üçüncü sırada yer alacak. Nükleer üretim Hindistan’da önemli ölçüde artacak ve Avrasya Ekonomik Birliği’ne üye ülkelerde olacak. Ayrıca, Sahra Altı Afrikası ülkelerinde yeni kapasite eklenecek. Latin Amerika’da nükleer kapasitede hafif bir artış kaydedilecek. Rusya’da ise 2030-2050 döneminde nükleer üretim neredeyse hiç değişmeyecek ve 49,9 bin ton petrol eşdeğerinden 51,4 bin ton petrol eşdeğerine yükselecek. Bu senaryoya göre toplam nükleer üretim 2030 yılında 0,8 bin ton petrol eşdeğeri olacak ve 2040 yılına kadar 0,9 bin ton petrol eşdeğerinin biraz üzerine çıkacak.
NZ senaryosuna göre oranlar değişiyor. Diğer Asya (yani Çin, Hindistan ve Avrasya Ekonomik Birliği’nin Asya bölgesi dışındaki ülkeler) yeni kapasite artışının ve nükleer üretimin çoğunu oluşturacak. Sahra Altı Afrikası, Orta Doğu ve Kuzey Afrika, Hindistan ve Rusya daha üstün bir büyüme gösterecek. Rusya’da nükleer enerji üretimi 2030 yılında 60,87 bin ton eşdeğeri petrole, 2040 yılında 93,5 bin ton eşdeğerine ve 2050 yılında 120 bin ton eşdeğerine ulaşacak. Bu senaryoya göre toplam nükleer üretim, 2030’da 1 ton eşdeğeri petrol, 2040’ta ise yaklaşık 1,44 ton eşdeğeri petrol olacak.
Genel sonuçlar
Senaryolar 2050 yazarlarının bulgularını karşılaştırdıkları hemen hemen her tahmin, küresel enerji sektörünün gelişimi için en az üç uzun vadeli senaryoyu da dikkate alıyor. Genel olarak bu senaryolar birbirine çok benziyor ve BAU, RTC (genellikle reformlar veya hızlandırılmış reformlar senaryosu olarak adlandırılır) ve NZ (2050 yılına kadar karbon nötrlüğüne ulaşma) senaryolarının eşdeğerlerini içeriyor. Raporu kaleme alanlar, bu kadar farklı senaryoların göz önünde bulundurulmasındaki görüş birliğinin, küresel enerji sektörünü karbonsuzlaştırmanın belirli yollarının henüz tanımlanmadığına işaret ettiğine inanıyor. Bu belirsizlik, farklı tahminlerdeki benzer senaryolar karşılaştırıldığında özellikle belirgin hale geliyor. Bununla birlikte, bazı eğilimler makul bir kesinlik derecesiyle değerlendirilebilir.
İklim değişikliği etkilerinin giderek daha fazla ortaya çıkması, enerji piyasaları için en elverişsiz yıllarda bile, mesela şu anda olduğu gibi, enerji dönüşümünü durdurmanın hiçbir yolunu bırakmıyor. Bu nedenle, BAU senaryosunun gerçekleşme olasılığı çok düşük.
Öte yandan, 2050 Senaryoları raporunun yazarları Yeni Zelanda senaryosunun uygulanabilirliği konusunda güçlü şüphelere sahip. Raporda şu ifadelere yer veriliyor: “Her ne kadar 2050 yılına kadar karbon nötralitesine ulaşma hedefi çok cazip olsa da gerekli yatırımlar küresel ekonominin kapasitesini aşıyor ve en az onlar kadar değerli olan sosyal ve ekonomik kalkınma hedeflerine (BM SKH 7 dahil) ulaşmada kayda değer engeller yaratabilir.”
Rus uzmanlar, küresel enerji sektöründe NZ senaryosunda öngörülenden daha az radikal bir dönüşümün daha olası olduğuna inanıyor. Bu dönüşüm şimdiden şekillenmeye başladı bile. Nihai elektrik tüketiminde gözle görülür bir artış, ulaşım, konut, kamu hizmetleri ve sanayi dahil olmak üzere her sektörü etkileyecek. Hidrojen ve gelişmiş biyoyakıtların nihai tüketimdeki rolü de daha küçük ölçekte de olsa artacak. Hiç şüphe yok ki yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilen elektriğin payı da yükselecek. Ancak, yenilenebilir enerji kaynaklarının payının artması ve yenilenebilir enerji kaynaklarının sermaye yoğunluğunun gözle görülür şekilde yükselmesi nedeniyle şebeke dengeleme ve baz yük açığı sorunlarının artması, rüzgâr ve güneş enerjisi santrallerinin çok daha kısa ömürlü olmasıyla birleştiğinde, konvansiyonel enerji üretimine olan ihtiyacı devam ettirecek. İşte bu noktada karbonsuz nükleer güç santralleri önemli bir rol oynayacak. Bununla birlikte, gazla ve hatta kömürle çalışan enerji santralleri enerji üretimine katkıda bulunmayı sürdürecek.
Senaryolar 2050’nin yazarlarına göre, hidrojen en pahalı karbonsuzlaştırma yöntemlerinden biri olmaya devam edecek. Kullanımı, daha az maliyetli karbon ayak izi azaltma seçeneklerine sahip olmayan süreçlerde artacak.
Rus uzmanlara göre, geleneksel karbon bazlı enerji kaynaklarının karbon içermeyen üretimle kökten değiştirilmesi ekonomik açıdan mümkün olmadığından, ekosistemlerin özümseme kapasitesinin arttırılması gerekiyor. Bu, atmosferden ve okyanuslardan karbondioksitin doğrudan yakalanması gibi teknolojileri içeriyor. Raporun yazarlarına göre bu önlemler, gelişmekte olan ülkelerdeki uluslararası iklim finansmanının çözülmesi zor sorunlarının yükünü hafifletebilir.
Enerji dönüşümünün bir diğer önemli sonucu da fosil yakıtlara olan talebin azalmasının küresel ticareti azaltacak olması. Yeni enerji kaynaklarının ticareti, başta petrol olmak üzere geleneksel yakıtların ticaretindeki kaybı telafi etmeyecek. Bu ticaret şu anda diğer doğal kaynakların ticaretinden kat kat daha büyük.
Son olarak, Rus uzmanlar çığır açan teknolojilerin (termonükleer füzyon, Ay’dan enerji transferi, vb.) ticarileşme olasılığını sıfır olmasa da son derece düşük olarak tahmin ediyor.